çok iç açıcı değildi zaten.
Ecevit öldü baba!
Bilmiyorum ölüler üzülür mü yoksa sevinir mi başka ölümlere.
Bilmiyorum…
Ama televizyonda haberi veren altyazıyı gördüğüm anda sen düştün aklıma.
O senin Ecevit’indi çünkü.
Neredeyse bizi sevdiğin kadar severdin onu. Çok beğenir, çok güvenirdin.
Seninle özdeşleştirmişim demek…
Ama buna rağmen kalemime doladığım çok oldu senin Ecevit’ini babacığım.
Özür dilerim seni kırdıysam.
Ama vallahi hiç terbiyesizlik etmedim. Yerinde, dozundaydı hepsi.
Ecevit öldü baba!
Ben o esnada bugün bu köşede yayımlanacak yazımla uğraşıyordum.
Evli çiftlerin ayrı evlerde yaşamasının evliliği nasıl etkileyeceğine dair bir yazıydı. Son günlerde tartışması yapılan bir konu.
Büyük büyük laflar ediyordum tam… Sonra işte haberi duydum.
Ecevit’in evliliğini düşündüm. Rahşan Hanım’la ayrı evlerde yaşadıklarını…
Tuhaf olmaz mıydı?
Gereksiz, manasız?
Ama Rahşan Hanım’ın Bülent Bey’in üzerindeki etkisinden şikáyetçi olanlar, “Ah keşke öyle bir şey olsaydı” diyebilirler tabii.
Ecevit öldü baba!
Gelmiş geçmiş en dürüst politikacı.
Başka meziyetleri de vardı elbet. Ama bu topraklarda çok az rastlanan bir özellik olunca dürüstlük, bu yönü öne çıktı daima.
Haksızlık oldu belki de Ecevit’e, gölgede kaldı öteki meziyetleri.
Ecevit öldü baba!
Bir devir kapandı.
Sırf siyaset tarihi değil dediğim. Bizim de, yani o Karaoğlan’ken çocuk olanların da hayatında bir devir kapandı.
Karaoğlan oralarda bir yerde hálá durmaktayken biz de hálá çocuktuk sanki!
05.11.2006 itibarıyla artık çocuk değiliz!
Hatta genç bile değiliz.
Ecevit öldü baba!
Bekliyorduk gerçi… Ama yine de üzüldük, şaşırdık, yıkıldık. Onun adıyla umut sözcüğü daima yan yana anıldığından belki…
(Pakize Suda’nın 7 Kasım 2006 Tarihli Hürriyet Gazetesi köşe yazısıdır. Benim sanmayın ha…)